Son eklenenler
latest

728x90

header-ad

468x60

header-ad
Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Starlink Uyduları Kırklareli ve Tekirdağ’da Görüldü


Elon Musk'ın kurucusu ve CEO'su olduğu uzay taşımacılığı şirketi SpaceX’in 22 Nisan’da uzaya gönderdiği Starlink uyduları Türkiye'de de ses getirdi. Gökyüzünde görülen uydular kısa süreliğine panik yarattı.
Starlink internet uydu ağının 6'ncı halkası 60 uydu, SpaceX üretimi Falcon 9 roketiyle ABD'nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral Üssü'nden fırlatıldı. SpaceX, Starlink projesi kapsamında daha önce 60'ar uydudan oluşan 5 parti halinde toplam 300 uyduyu uzaya fırlatmıştı.

Şirket, Starlink uydularıyla Dünya yörüngesinde 12 bin uyduluk ağ kurmayı planlıyor. Starlink uydu projesini 2015 yılında başlatan SpaceX, şu ana kadar 7 farklı fırlatma görevi gerçekleştirdi. Bir sonraki fırlatma, önümüzdeki mayıs ayı içerisinde gerçekleştirilecek. Projenin 2027'de tamamlanması öngörülüyor.

Elon Musk’ın şirketi Spacex’in dünya genelinde internet projesi kapsamında başlattığı Starlink projesi Türkiye’de de merak uyandırdı. Kırklareli’nin Lüleburgaz ve Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde gökyüzünde görülen çok sayıda sıralı ışık vatandaşlar tarafından şaşkınlıkla izlendi.

Bu Lav Tüpleri Kaşiflerin Mars’ta Yaşamaları İçin En Güvenli Yer Olabilir

Mars yüzeyi radyasyon yönünden yoğun bir bölgedir. Ancak orada bulunan lav tüpleri güvenlik sağlayabilir.

Mars’ta kamp yapmak için güvenli bir yer yok. Ancak bir araştırmacı ekibi gelecekteki Mars kaşiflerinin mümkün olan en iyi saklanma yerinin neresi olabileceğini belirledi: alçakta bulunan Hellas Planitia’daki lav tüpleri -antik meteor darbeleri tarafından Kızıl Gezegenin yüzeyine fırlatılan bir darbe havzası.

Mars’ın her bölgesi sizi öldürebilir. Yüzeyi kurak, oksijene aç bırakıyor ve her gün acımasız, filtrelenmemiş güneş radyasyonu çekiyor. Gelecekteki Marslı kaşifler, yola çıktıklarında hayatlarını tehlikeye atacaklar. NASA, dünyanın ötesinde oksijen, gıda ve su taşıma konusunda onlarca yıllık deneyime sahiptir. Fakat bu son öldürücü şeyin yani radyasyonun üstesinden gelmek daha zor bir problem.

Yeryüzünde, manyetosfer olarak bilinen güçlü bir manyetik kalkan bizi uzayın sert radyasyonundan korur. Onsuz, sürekli bir elektromanyetik ışın akışı hücrelerimize ve DNA’mıza zarar verir, sağlığımız için korkunç sonuçlar doğurur. Daha yavaş hareket eden güneş rüzgârı veya göreli kozmik ışınlar olarak uzayda yol alan iyonize parçacıklar bu riske katkıda bulunur. Yeni çalışmanın araştırmacılarının makalelerinde belirttiği üzere manyetosferden çıkan insanların (Apollo astronotları) deneyimlerinden, bu parçacıklara birkaç gün maruz kalmanın bile baş ağrılarını, ışık parlamalarını ve kataraktları tetikleyebileceğini biliyoruz. Ayrıca, her zaman bir güneş patlaması veya kozmik ışın patlamasının bir Mars yaşam ortamını ani, ölümcül bir doza maruz bırakma riski vardır.

NASA, bir uzay aracına veya yaşam ortamına koyabileceğiniz çok fazla kalkan olduğunu söylüyor ve Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotların bile Dünya’da deneyimleyeceklerinden çok daha yüksek kanser riski olduğunu kabul ediyor. Ancak yeni makalede, bu araştırmacı ekibi, Hellas Planitia lav tüplerinin Marslı kaşiflerin kamp yapabilecekleri en güvenli yerler arasında olabileceğini savunuyor.

Hellas Planitia’nın kendi başına birkaç koruyucu avantajı var: NASA sondaları, Mars’taki en yoğun radyasyon ortamlarının kutuplarda olduğunu göstermiştir. Ancak Hellas Planitia ekvatora daha yakındır ve çarpma havzası olarak düşünüldüğünde diğer yerlere kıyasla daha alçakta yer alıyor. Bu da Mars atmosferinin yukarı kısımlarda daha ince olduğu anlamına gelir. Araştırmacılar, Mars’ın daha yüksek rakımlı bölgelerinden yaklaşık %50 daha az radyasyonun havza tabanına ulaştığını yazdı. Kaşifler, Mars’ta başka bir yerde 547 μSv[1]/gün ile karşılaştırıldığında, havzada günde yaklaşık 342 μSv/gün değerinde bir radyasyon dozunun mümkün olduğunu düşünüyor. Bu çok daha küçük bir doz, ancak yine de genellikle güvenli kabul edilen dozdan çok daha yüksek.

Richard Kerr’ın 2013 yılında Science dergisinin haber bölümüne yazdığı gibi, uzun süreli ölümcül radyasyon dozlarına bu şekilde maruz kalmanın kesin etkileri tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak 342 μSv/gün, NASA’nın maruz kalmayı sadece birkaç ayla sınırladığı ISS’de astronotların her gün yaşadıklarında ortalama olarak maruz kaldıkları dozdan %25 daha yüksektir. Marslı kaşifler yıllarını kızıl gezegende geçirebilirler. Araştırmacılar, yıllarca böyle yüksek bir doza maruz kalmanın ilgili herkes için ciddi bir tehlike oluşturabileceğini söyledi. (ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu‘na göre maksimum güvenli radyasyon dozu, yılda 620 millirem veya 6200 μSv’dir. Mars’ta günde 342 μSv seviyesindeki radyasyon ile, Marslı kaşifler sadece 19 gün içinde maksimum güvenli radyasyon dozuna maruz kalacaklar.)

Hellas’ın kuzeydoğu tarafı boyunca, lav tüplerinin bölgenin etrafında oluşmasına izin veren Hadriacus Mons adlı eski bir volkanik dağ var. Dağ, magma ve yeraltı suyu arasındaki temastan kaynaklanan bir patlamanın sonucunda oluşmuştur.

Dünya’da, yer altındaki akışkan lavlar yüzeye çıkarken zeminde oyuklar oluşturabilir ve buradan çıkan erimiş kaya tahliye edildikten sonra sert duvarlar, zeminler ve tavanlarla boş tüneller meydana getirir. Bir krater çukuru ise, lav boşluğunun ve yanardağının patlamasından ziyade, boş veya oyuk bir boşluğun üzerinde yatan yüzeyin çökmesi veya batmasıyla şekillenen dairesel veya eliptik çöküntü havzasıdır. İki yöntem ile bunları tespit etmek uzay aracı görüntüleri ile mümkündür. İlk yöntem, çökmüş lav tüplerinin kalıntıları olduğuna inanılan oluklardan bilgi edinmektir. İkinci yöntem, lav tüplerine giriş olarak varsayılan koyu, neredeyse yuvarlak olan “tepe pencerelerinin” yerini saptamaktır.

Mars’ın yörüngesindeki sondalardan alınan görüntülerle arama yapan araştırmacılar, böyle birkaç krater çukur zincirleri ve Hadriacus Mons çevresindeki Mars kabuğuna gömülen eski lav akıntılarının diğer kanıtlarını belirlediler. Bu alçak dağın etrafındaki birden çok alanın gelecekteki keşifler için cazip adaylar olabileceğini yazdılar ve benzetimler, daha düşük yer çekiminin olduğu Mars’ta, oyulmuş tüplerin Dünya’da bulunanlardan çok daha büyük olacağını gösteriyor.
(Üstte) New Mexico’da bir lav tüpünü saklayan bir çukur krater zincirinin havadan görünüşlerini ve (altta) Mars’ta benzer bir oluşumu gösteren bir resim.
Bu ipuçlarının Hellas Planitia’da gerçek lav tüplerinin varlığına işaret ettiği varsayılarak, araştırmacılar radyasyon kalkanı olarak lav tüpleri fikrini test etmek için Güneybatı Amerika’daki benzer yerleri ziyaret ettiler. Dünya yüzeyindeki kozmik radyasyon Mars’tan çok daha düşük olmasına rağmen, bu parçacıkların bazıları gezegenimizin yüzeyine ulaşabilir. Araştırmacılar, Kaliforniya’daki Mojave Aiken tüpü, Arizona’nın Lava Nehri Mağarası ve New Mexico’nun Big Skylight, Dev Buz Mağarası ve Kavşak Mağarası’nın içindeki ve dışındaki radyasyon ölçümlerini karşılaştırarak önemli bir radyasyon kalkanı etkisi buldular. Sonuçlarını Mars’a göre tahmin ederek, insanların Hellas lav tüpünde yaşayabilmeleri için yaklaşık olarak günde 61,64 μSv radyasyon dozunu deneyimlemeleri gerektiğini hesapladılar. Bu yine de yüksek bir değer, ancak Mars’ın yüzeyindeki bir yaşam ortamında yaşadığınız zaman alacağınız değerden ziyade dişlerinizin röntgenini günde birkaç kez çektiğiniz zaman alacağınız değere çok daha yakın.

Araştırmacılar, tüplerde yaşamın başka potansiyel avantajları olduğunu yazdı. Tüpleri tespit edip kendi yaşayabileceğimiz şekilde düzenleyebiliriz. Böylece oralarda yaşam yerleri kurabilir tozlardan fırtınalardan, mikrometeoritlerden ya da atmosferin ince olmasından kaynaklı sıcaklık dalgalanmalarından ve tehlikeli maddelerden korunabiliriz.

Bu kaşifler Kızıl Gezegen hakkında daha fazla şey öğrenebilirler. Araştırmacılar, “Ayrıca aday lav tüpleri, Mars jeolojisi ve jeomorfolojisinin doğrudan gözlemlenmesi ve incelenmesi için önemli yerler olarak hizmet edebilir.” deyip şunları da ekledi: “Bu lav tüpleri Mars’ın doğal tarihinde erken mikrobiyal yaşamın gelişimi için herhangi bir kanıt ortaya çıkarmak için de potansiyeldir.”

[1] Sievert: Işınlanan maddenin 1 kg’ına 1 joule’lük x ve gama ışını ile aynı biyolojik etkiyi meydana getiren radyasyon miktarıdır. Burada mikro sievert kullanılmıştır.

NASA ve SpaceX Uzay Tarihinde Yeni Bir Dönem Açtı

Uzay tarihi bir kez daha yazıldı.30 Mayıs 2020’de SpaceX ve NASA uzaya Crew Dragon uzay aracı ile iki astronot fırlattı. Bu fırlatma ile ilk defa özel bir şirketin yörüngeye insan gönderildi ve 2011’de biten Uzay Mekiği Programı’ndan beri ilk defa ABD’den mürettebatlı fırlatma yapıldı.

“SpaceX ilk defa astronotlu fırlatma yaptı ve aynı zamanda ilk defa bir hükümet yörüngeye astronot göndermek için ticaret şirketine güvendi.” diyor uzay danışmanı Laura Forczyk. “Bu büyük bir olay.”

Fırlatmanın ilk olarak 27 Mayıs 2020’de yapılması planlanmıştı fakat kötü hava şartlarından dolayı ertelendi. Yedek tarih olarak belirlenen 30 Mayıs’ta hava şartları uygun olduğundan NASA astronotları Bob Behnken ve Doug Hurley başarıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) doğru kalkış yaptı.
Kalkış anından görüntü  (Kaynak: SpaceX)
Crew Dragon’un Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaşması yaklaşık 19 saat sürdü. Uzay aracı ISS’ye otonom olarak kenetlendi, Behnken ve Hurley uzay aracı varmadan önce elle kumanda edilen uçuş sistemlerini test etti.

Behnken ve Hurley ISS’ye varır varmaz, Crew Dragon üzerinde test yapılmaya devam edilecek. Crew Dragon ile Dünya’ya dönmeden önce ISS’de bir ay ile dört ay arası bir süre kalacaklar ve ikili, şu anda orada bilimsel araştırma yapan diğer iki astronota katılacak.

Falcon 9 roketinin Crew Dragon’u alev huzmelerinin üstünde yörüngeye taşıması insanlı uzay uçuşunda yeni bir dönem başlattı. Fırlatmadan sonra “Bu gürültüyü daha önce duymuştum fakat kendi ekibinin o roketin içinde olduğu zaman tamamen farklı bir his.” dedi NASA yöneticisi Jim Bridenstine. Artık SpaceX ISS’ye insan gönderebildiği için NASA Rus Soyuz uzay aracını satın almak zorunda kalmayacak ve uzaya astronot gönderme konusunda daha esnek olacak.

Güneş’in En Yakın Fotoğrafı ESA Tarafından Paylaşıldı


Güneş’in en yakın fotoğrafı, Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Solar Orbiter adını verdiği ünlü uzay aracı tarafından paylaşıldı. Solar Orbiter adlı uzay aracı, 9 Şubat 2020’de Florida’daki Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu’ndan fırlatıldı. Solar Orbiter uzay havasını ve güneşin gizemli kutup bölgelerini incelemeye çalışıyor.

NASA ve ESA tarafından yollanan Solar Orbiter uzay aracı Güneş’e ulaşmak için bir kestirme yol yapıyor. Bu çalışmalar sayesinde inanılmaz fotoğraflar çekmeyi başardı. Bu fotoğrafların içinde Güneş’in en yakın fotoğrafı bulunuyor.

Güneş’in En Yakın Fotoğrafı
30 Mayıs’ta ultraviyole görüntüleyici tarafından çekilen ve 16 Temmuz’da yayınlanan resimler Güneş’in yüzeyinden 77 milyon kilometre uzaklıkta (Dünya Güneş’ten yaklaşık 150 milyon kilometre uzaklıktadır) yakalandı.
Belçika Kraliyet Gözlemevi’nde Extreme Ultraviolet Imager (EUI) baş araştırmacısı David Berghmans, “Güneş’e yüksek çözünürlükte baktığınızda, en küçük ayrıntıda ne kadar şeyin olduğunu görmek şaşırtıcı geliyor. Güneş ilk bakışta sessiz görünebilir fakat dikkatli bakıldığında, baktığınız her an patlamalar gerçekleşiyor.” dedi. 16 Temmuz tarihinde yapılan basın toplantısında, fotoğrafı ilk gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediklerini belirtti.

Bahsedilen bu patlamalar, Güneş’in manyetik alanlarındaki etkileşimlerden kaynaklandığı düşünülen enerjik patlamalardır. Dünya’dan görülebilen bu patlamalar Güneş’in boyutunun sadece milyonda biridir. Araştırma ekibi bu patlamalara kamp ateşi adını vermiştir. Araştırmacılar, birçok kamp ateşinin birleşik etkisinin, güneşin dış atmosferinin ısınmasına neden olduğunu düşünüyorlar. Konuşulan Güneş’in dış atmosferine korona denmektedir. Korona, Güneş’in yüzeyinden yüzlerce kat daha sıcaktır, ancak bunun nedeni uzun süredir devam eden bir gizemdir.

Uzay ajansları Solar Orbiter’in Güneş’in şu ana kadar olan en yakın görüntüsünü aldığını duyurdu. Çarpıcı fotoğraf ve diğer görüntüler, Solar Orbiter tarafından Haziran’ın ortasında, perihelion isimli noktada çekilmiştir. Bunun yanı sıra bu proje sayesinde Güneş Sistemi’nin merkezindeki yıldızda daha önce hiç görülmemiş bir dizi yeni, garip olay yakalandı.

Solar Orbiter

Solar Orbiter, tüm Güneş Sistemi’ni çevreleyen dev bir plazma balonu olan heliosferin araştırılması için tasarlanmıştır.

Uzay aracı, yıldızın nispeten incelenmemiş bir bölgesi olan Güneş direklerine yakından bakacak. Özellikle bilim adamları, Güneş’in yüksek ve düşük aktivite dönemleri arasında geçiş yaptığı 11 yıllık Güneş döngüsünün sonunda ne olacağını bulmayı umuyorlar. Güneş Orbiter’i, Güneş tarafından dışarı fırlatılan güneş rüzgarlarına binen yük parçacıklarını da inceleyecek ve uzay havasının koronal kütle atıkları adı verilen güçlü Güneş fırtınalarını nasıl oluşturduğunu inceleyecek.

Rus Hackerlar COVID-19 Aşı Araştırma Merkezine Saldırdı



Rus hackerlar COVID-19 aşı araştırma merkezlerine saldırı düzenledi. ABD, İngiltere ve Kanada güvenlik yetkililerinden gelen bir bildiriye göre, Rus hackerlar COVID-19 aşı çalışmalarına ait belgeleri çalma girişiminde bulundular.

ABD ve İngiltere güvenlik bölümü Perşembe günü bir saldırı girişimi olduğuna dair ortak bir demeç yayımladı. Ulusal Güvenlik Ajansı, ATP29 olarak bilinen bir grup tarafından kötü niyetli aktiviteler yapıldığını duyurdu. ATP29, “CozyBear” veya “Dukes” adıyla da anılmakta.

 APT29 2020 yılı boyunca, COVID-19 aşı geliştirme merkezlerinin bilgi ve fikir mülkiyetlerini çalmak amacıyla çeşitli saldırılar düzenlediği bildirildi. Grup ABD, Kanada ve İngiltere’de düzenlenen COVID-19 aşı geliştirme organizasyonlarını da hedeflemiş.

APT29’un yapılan çalışmalar sonucunda, çeşitli araştırma kuruluşlarının sahip olduğu IP adreslerine karşı temel güvenlik açığı taraması yaparak sistemlere sızdığı bildirildi. Hackerlar bir e-posta adresini kişiselleştirilmiş hale getirip bir kişiyi veya kuruluşu hedeflediler. APT29, kuruluşların giriş sayfalarına kimlik doğrulama bilgilerini almak için mızrak kimlik avı tekniklerini kullandı.

COVID-19 aşısı bulma yarışı dünya çapında devam ederken bu tarz saldırı girişimleri araştırma çalışmalarını büyük ölçüde engelleyebilir.

35 şirket ve akademik kurum şu anda aşı çalışmaları yürütüyor. Çalınan bilgiler bu şirketleri aşı bulma yarışından eleyebilir. Aşı üretmek ne kadar insani bir çalışma olsa da işin maddi boyutu da bulunmakta.

Mızrak Kimlik Avı
Belirli bir kuruluşa, işletmeye veya kişiye yönelik bir elektronik iletişim dolandırıcılığıdır. Genelde kötü niyetli şekilde veri çalma amaçlansa da siber suçlular kullanıcının bilgisayarına kötü amaçlı yazılımlar da yükleyebilir.

Başta e-posta adresinize güvenilir sayılabilecek bir kaynaktan mail gelir. Gelen mailde sizi kötü amaçlı yazılımların dolu olduğu sahte bir web sitesine yönlendiren bir link bulunur. E-postalar kurbanların dikkatini çekebilmek için akıllıca bir şekilde hazırlanır ve kullanıcıyı o linke basmaya ikna ederler.

Hükümet destekli hackerlar bu saldırıların arkasında olabilirler. Siber suçlular da gizli verileri özel şirketlere satmak amacıyla saldırılar düzenleyebiliyor. Siber suçlular, web sitelerini etkili bir şekilde kişiselleştirmek için bireysel olarak tasarlanmış yaklaşımlar veya mühendislik yöntemleri kullanır. Çoğunlukla üst düzey yöneticiler hedeflenir. Siber suçlular bu e-postalara saldırım ihtiyaç duydukları verileri çalabilir.

Kendinizi Nasıl Korursunuz?
Geleneksel güvenlik yöntemleri bu saldırıları durdurmaz çünkü çok akıllıca gerçekleştirilir. Sonuç olarak, bu saldırıları algılamak zordur. Bir çalışan hatası şirketler ve hatta hükümetler için bile ciddi sonuçlar doğurabilir. Çalınan verilerle dolandırıcılar ticari açıdan hassas bilgileri ortaya çıkarabilir, hisse senedi fiyatlarını değiştirebilir veya çeşitli casusluk eylemleri gerçekleştirebilir. Buna ek olarak, mızrak kimlik avı saldırıları, kötü amaçlı yazılımları bilgisayarınıza yükleyebilir.

Mızrak kimlik avı dolandırıcılığıyla mücadele etmek için, çalışanlar gelen kutularına sahte e-postaların geleceği konusunda dikkatli olmalıdır. Bu konuda eğitim almalarının yanı sıra, e-posta güvenliğini denetleyen teknolojiler de kullanılmalıdır.

Sony Epic Games’in $250 Milyonluk Hissesini Aldı


Dev teknoloji şirketi Sony bugün Fortnite’ın yaratıcısı olan Epic Games’e $250 milyonluk bir yatırımda bulundu. İki dev şirket bu yatırımı bu gece açıkladı. Epic Games Fortnite ile hiç beklenmedik bir başarıya imza attı ve başarı merdivenlerini hızlı bir şekilde tırmandı. Bu yükseliş şirketin piyasa değerine de yansıdı. Şirket şu an $17,86 milyar piyasa değerine sahip. Sony yaptığı bu $250 milyonluk dev yatırımla Epic Games’in %1.4’lük kısmını eline aldı.

Yapılan açıklamaya göre iki şirket bu karar ile eğlence ve oyun sektöründe güçlerini birleştirerek iyi işler çıkarma hedefinde. İki şirket de Fortnite’da daha fazla sanal multimedya deneyiminin olmasını destekliyor. Buna örnek vermek gerekirse geçtiğimiz haftalarda oyun içinde Travis Scott’un konserinin olması diyebiliriz. Epic Games CEO’su ve kurucu ortağı olan Tim Sweeney açıklamasında “Biz gerçek zamanlı 3 boyutlu deneyimleri oyunlara aktaran öncü şirketiz” ifadelerini kullandı.

Bu anlaşmanın gerçekleşmesi akıllara “Epic Games oyunlarını Playstation’a özel mi getirecek?” sorusunu getirdi. Sony kendi konsoluna özel oyunlar getirmeyi seven bir firma ve bununla müşterilerini oldukça memnun etmekte fakat Epic Games’in VentureBeat’e doğruladığına göre bu gerçekleşmeyecek. Şirket diğer platformlara da oyunlarını çıkartma özgürlüğüne sahip olacak.

Sony ve Epic Games’in Ortaklığı Uzun Yıllara Dayanıyor
Sony ve Epic Games halihazırda yıllarca birlikte çalıştılar. Tim Sweeney açıklamasında Sony’nin yaklaşmakta olan Playstation 5 konsolu hakkında “Olağanüstü dengeli bir cihaz” ifadelerini kullandı ve yeni sürücüsüne övgüler yağdırdı. Epic Games ise Mayıs ayında kendi geliştirdikleri oyun motoru Unreal Engine 5’in bir sonraki sürümünün neler yapabildiğini göstermek adına çarpıcı bir Playstation 5 demosu kullandı. O sırada Sweeney Sony ile çok yakın şekilde çalıştıklarını belirtmişti.

Epic Games, Tencent bünyesinde kayda değer bir dış yatırımcıya sahip. Tencent 2012 yılında Epic Games’ten %40 almak için $330 milyon yatırımda bulunmuştu. Epic Games’in değeri de o zamandan beridir artmakta. Fortnite’ın çıkış tarihi üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen hala en çok oynanan oyunlar arasında yerini koruyor. Oyun sadece bu yılın Nisan ayında bile Epic Games’e $400 Milyon gelir sağladı. Bu iki şirketin bu şekilde bir arada olması oyunseverleri oldukça sevindirmekte.

Dell XPS Masaüstü Bilgisayarı Daha Küçük Olacak


Yeniden tasarlanan Dell XPS masaüstü bilgisayarı daha küçük, daha hızlı ve daha güzel olacak.

Dell, XPS masaüstü bilgisayarını yeniden tasarladığını duyurdu. Dell XPS modeli oldukça etkileyici bir iç tasarıma sahip oldukça popüler bir bilgisayar. Dell’in XPS masaüstü bilgisayarı oldukça güçlü performansı, uygun fiyatı ve şık tasarımıyla üniversite yurt odalarında ve evlerde sıklıkla tercih edilmiş bir bilgisayar olmuştu.

2020 yılında XPS 8000 masaüstü bilgisayar serisi yenilemesi ile Dell, bilgisayarın sistemsel özelliklerini daha güçlü hale getirmek için performansını artırırken boyutlarını da küçültmeye çalışıyor.

Dell, Nvidia’nın GeForce RTX 2070 Super grafik kartı ve 10. Nesil Intel Core i9 işlemci eklediği XPS masaüstü bilgisayarının performansını arttırdı. Bunları içerik oluşturmak, oyun oynamak ve ofis işlerinde kullanmak için bilgisayar alan kullanıcıların XPS’leri de tercih edebilmeleri için eklediler. Fazla yer kaplamayan, sevimli ve güçlü bir bilgisayar almak isteyen müşterilerin seçim yapmaları XPS ile daha kolay bir hale gelecek. Dell, bu eklemeler ile XPS masaüstü bilgisayarını şimdiye kadar yapılmış en güçlü XPS modeli haline getiriyor.

Dell, XPS masaüstü bilgisayarını yaratıcı iş akışı, oyun ve sanal gerçeklik uygulamaları gibi görevler için yapılandırdı. Nvidia RTX Studio, içerik oluşturma işi için gerekli sistemleri bilgisayarınıza sağlar. XPS modeline eklenmesiyle de kullanıcılar için daha güvenilir bir bilgisayar haline geldi.

Dell, XPS’i daha küçük bir hale getirmek için bu yılki yenilemede bilgisayarın hacmini 5 litre kadar azalttı. Önceki modelin hacmi 24 litreydi, 5 litrelik azalma ile 19 litreye düşen XPS 8000 artık daha az yer kaplayacak. Küçük olmasına aldanmayın oldukça güçlü bir altyapıya sahip. İçerisinde 225 Watt’a kadar grafik kartı destekleyebilen üç genişletme yuvası, dört depolama bölümü ve 500 Watt’lık bir güç kaynağı mevcut. Bu özellikler XPS’i çok yönlü bir hale getiriyor. Güçlü bir grafik kartı içeren yükseltilmiş bir Creator Edition yapılandırmasına sahip. Bu yapılandırma ile yüksek grafiklere sahip oyunlara karşı bilgisayar kendini koruyabilir.

XPS güçlü bir yapılandırmaya sahip olsa bile sistemin serin kalmasına yardımcı bir termal sisteme ihtiyaç duyar. Bilgisayara yerleştirilmiş havalandırmalar, yüksek devir sayısı olan fanlar ve voltaj regülatörleri güçlü sistem performansını korumak için hava akışını en üst düzeye çıkarıyor.

Dell XPS Masaüstü Bilgisayarı 649 Dolardan Piyasaya Sunulacak
Tasarım ipuçlarını XPS 13, XPS 15 ve XPS 17 dizüstü bilgisayarlardan ödünç alan XPS Masaüstü, Mineral Beyaz veya Gece Gökyüzü renk seçenekleri de sunacak. Dell’in herhangi bir ev veya ofis ortamına sığacağını iddia ettiği modern ve minimalist bir estetik yapıya sahip XPS satışa 649 dolardan başlayan bir fiyatla sunulacak.

Nasa Ay ve Mars İçin Yönerge Yayınladı


Nasa, Ay ve Mars için yönerge yayınladı. Bu yönerge ile bilimsel araştırmalar daha da hızlanabilir.

NASA, Ay’a ve Mars’a insan gönderme çalışmalarına hızla devam ediyor. Uzay ajansı, Mars’ı ve Ay’ı insan ve robotik görevler sırasında olası bir biyolojik kirlenmeye karşı nasıl koruyabileceklerine ilişkin bir yazı yayınladı.

NASA’nın açıklanan güncellenmiş gezegen koruma politikaları, Dünya’dan Ay’a ve Mars’a bilimsel araştırmaları kesintiye uğratabilecek ileri düzeyde kirlenmeyi önlemek için mevcut olan mevcut kuralları genişletmeyi amaçlamaktadır. Başka bir deyişle, uzaydaki keşiflerin, bir alanı yanlışlıkla kirletilmesinin bir astronot veya gezici robot yoluyla olmasını engellemeye çalışacak. Oluşacak kirlenmenin uzaydaki doğal gelişmeler sonucunda oluşmasını istiyorlar. Aynı şekilde ters kirlenmeyi de önlemek istiyorlar. Uzaydan gelebilecek zararlı bir madde Dünya’da da sorunlara yol açabilir.

NASA’nın almış olduğu kararlar, 1960’larda alanın keşfedilme ve kullanılma şekline sınırlar koyuyor. Uluslararası olarak kabul edilmiş yasal bir çerçeve olarak, Dış Mekan Antlaşması uyarınca kirlenmeyi önleme yükümlülüklerini yerine getirmesine odaklanıyor.

Bir sonraki Ay misyonu ve Mars’ın olası insan keşfi yaklaştıkça NASA, Ay ve Mars için yönerge yayınlayarak işler dururken bazı görevlerin gerçekleşmesini engelleyebilecek bazı kuralları uygulama şeklini ayarlamak istiyor.

Ay Yüzeyine Yapılacak İnsan Misyonları Sadece Birkaç Yıl Uzakta

Web semineri sırasında konuşan NASA yöneticisi Jim Bridenstine, Ay yüzeyine gelecek insan misyonlarının sadece birkaç yıl uzakta olmasına rağmen, bazı alanların biyolojik kirlenmeden daha fazla korunması gerektiğini söyledi.

Ay’da su buzu keşfedildikten sonra, Kategori II gök cismi olarak sınıflandırıldı. Yani gelecekteki görevleri engelleyebilecek küçük de olsa kirlenme riski var. Ancak, yeni yönerge uyarınca, NASA sadece suyun bulunduğu kısımları Kategori II olarak tanımlamak ve Ay yüzeyinin geri kalanını Kategori I olarak yeniden sınıflandırmak istiyor. Böylece daha fazla keşif özgürlüğü sağlayacak daha katı koruma önlemlerinden kaçınılabilir.

Mars ile ilgili olarak, Bridenstine, kuralların mevcut uygulamasında bazı değişiklikler yapmanın önemli olduğunu söyledi. Aksi takdirde Mars gezegenine insan misyonları, orada biriken bazı mikrobiyal maddelerin çoğalması nedeniyle imkansız olacaktır. Ancak, Mars’a insan göndermek için daha çok zaman var. NASA’nın hangi bölgeleri kirletmekten kaçınması gerektiğini analyabilmesi için daha fazla veriye ihtiyaç duyuluyor. Potansiyel olarak hayat barındırabilecek bölgelerin zararlı maddelerle kirletilmesini istemiyorlar.

Bridenstine, yeni yönergenin “Mars’ın insan keşfine olanak tanıyacak, hayranlık uyandıran bilim ve yenilikçi ticari faaliyetler için yeni fırsatlar yaratacağını” söyledi.

NASA, önümüzdeki yirmi yıl içinde Mars’a mürettebatlı bir iniş sağlayabileceğini düşünüyor, ancak bu arada hala yapılması gereken çok sayıda araştırma var. Önümüzdeki haftalarda Mars’a gönderilecek Perseverance Rover ile daha çok bilgi analiz edip, korunması gereken bölgelerin belirlenmesi amaçlanıyor.

Ubisoft Taciz Suçlamalarından Bir Personel Daha Kaybetti


Ubisoft, dünyanın en büyük video oyun geliştiricilerinden olan şirket, üzerindeki cinsel taciz iddialarının ardından CCO’su Serge Hascoet’in istifasını duyurdu. Bloomberg muhabiri tarafından “en güçlü yaratıcı güç” ve “oyunların tamamından sorumlu isim” olarak tanımlanan Serge Hascoet, senenin en büyük oyun tanıtım etkinliğinden 1 gün önce 11 Temmuz Cumartesi günü istifasını verdi. Assassin’s Creed, Just Dance, Far Cry gibi oyun serileriyle tanınan Ubisoft, son zamanlarda büyük personel kayıpları veriyor. Eğlence ve hizmet sektöründe büyük bir konuma sahip olan Ubisoft’un taciz iddialarıyla gündeme gelmesi şirket üzerindeki baskıyı artırıyor.

Hascoet ile beraber İnsan Kaynakları Direktörü Cecile Cornet ve Kanada stüdyosunun genel müdürü olan Yannis Mallat da şirkete istifasını verdi. Mallat için Ubisoft, “Kanada’da birçok çalışana karşı çıkan iddia varken Mallat’ın bu pozisyonda devam etmesi mümkün değildir.” sözlerini kullandı.

Ubisoft üzerindeki cinsel taciz soruşturmaları, şirketin Toronto kurucu ortağı olan şef Beland tarafından kadın çalışanlara taciz edici davranışların iddia edilmesiyle başladı. Bu söylemler ardından Beland’ın istifası verilmişti. Genellikle eski çalışanlar tarafından durumun sosyal medyada dile getirilmesiyle de Hascoet ve Mallat gibi iki üst düzey personel de şirketten ayrılmak zorunda kaldı.

Video oyunlarıyla ilgili makaleler yazan bir blog Ubisoft için “Kadınları önemsemeyen, tacizi meşrulaştıran ve en kötü suçlular için bile bahaneler yaratan bir şirket.” sözlerini kullanmıştı. Paris merkezli bir gazete olan Libération da 10 Temmuz’da bu söylemleri doğrulayan bir makale yayımladı. Yayımlanan makalede Serge Hascoet’in şirket bünyesindeki uygunsuz davranışları ve rahatsız edici taciz iddiaları ele alınıyordu. Microsoft‘tan konuyla ilgili İnsan Kaynakları tarafından göz ardı edilen tüm cinsel taciz raporlarının araştırılması istendi.

Ubisoft CEO’su Guillemot Cinsel Taciz Suçlamaları Doğrultusunda Duyuru Yaptı

Ubisoft CEO’su Yves Guillemot şirket çalışanlarına yaptığı bir duyuruda “İnsan Kaynakları departmanı yeniden güçlendirilip yapılandırılacak” sözünü verdi. Ardından “Ubisoft, çalışanları için güvenli bir yer olma sorumluluğundan çıktı. Bu kabul edilemez bir durum. ‘Toksik davranışlar’ asla taviz vermediğim davranışlardır ve kabul ettiğim değerler ile ters düşüyor.” açıklamalarında bulundu. Guillemot, Serge Hascoet’in pozisyonunu geçici olarak devralacak. İnsan Kaynakları politikaları ve prosedürlerinin denetlenmesi için de üst düzey bir danışmanlık firmasının görevlendirilebileceği eklendi.

Ubisoft bu iddiaların ardından oyunlarında kadınlara gösterilen muameleler üzerine de eleştirildi. Kapsamlı bir değişikliğe ve düzenlemeye giden Ubisoft, tüm bu eleştiriler doğrultusunda çok kararlı olduğunu belirtiyor.

Robotlara Dokunma Duyusu Kazandıracak Yapay Deri


Singapur Ulusal Üniversitesi, robotlara dokunma duyusu özelliği kazandırmaya çalışıyor. Intel Nöromorfik Araştırma Topluluğu’nun bir üyesi olan Singapur Ulusal Üniversitesi, Intel’in nöromorfik işlemcisiyle birlikte olaya dayalı dokunma algılama özelliğini robotlara kazandırabileceklerini dair yeni bulgular sundu. Robotlara nesnelerin sertliğini, şeklini ve dokunmayı tespit etmeyi öğretmeye çalışıyorlar. Robotlara dokunma duyusu getirmenin günümüz görsel sistemlerine kıyasla robotların yetenek ve işlevselliğini önemli ölçüde geliştirecek. Ayrıca, bu çalışmalar nöromorfik işlemcilerin duyusal verileri işlemede geleneksel yöntemlerden daha iyi performans gösterdiğini de vurgulamaktadır.

Singapur Ulusal Üniversitesi’nde yapılan bu araştırma, bilgiyi birden fazla şekilde birleştirerek olay odaklı bir şekilde hem algılayıp hem de işlenmesini sağlıyor.

İnsan dokunma hissi, yüzeyler arasındaki farkı hissetmek için yeterince hassastır. Singapur Ulusal Üniversitesi araştırmacıları robotların insan sinir sisteminden 1.000 kat daha hızlı algılayabilmesi için çalışıyor. Nesnelerin şeklini, dokusunu ve sertliğini göz kırpmasından 10 kat daha hızlı belirleyebilen yapay deri kullanarak başarmayı umuyorlar.

Robotlara insan benzeri bir dokunma hissi kazandırmak, işlevselliği önemli ölçüde artırabilir ve yeni kullanım durumlarına yol açabilir. Örneğin, suni deri ile donatılmış robotik kollar, fabrikada üretilen ürünlerdeki ani değişikliklere kolayca uyum sağlayabilir. Çevreyi hissetme ve daha iyi algılama yeteneği, robotlara dokunma hissini vererek cerrahi alanda robotların daha kritik görevlerde kullanılmasına olanak sağlayabilir.

Suni cilt bu vizyonu hayata geçirmenin bir adımı olsa da cildin duyusal verilerine dayanan doğru sonuçları doğrudan dağıtabilecek kadar güçlü ve verimli bir şekilde çalıştırabilecek bir çip gerekiyor. Kısaca, Algı ve öğrenmeyi yapacak yapay bir beyne ihtiyaç var.

Intel Loihi Nöromorfik Çipi 21 Kat Daha Hızlı
Singapur Üniversitesi ekibi, Intel’in Loihi nöromorfik araştırma çipini kullanarak yapay deriden duyusal verileri işlemeyi planlıyor. İlk deneylerinde araştırmacılar, Braille alfabesini okumak için yapay deri ile donatılmış robotik bir el kullandılar. Dokunsal verileri Loihi’ye geçirerek el tarafından hissedilen mikro tümsekleri anlamlı bir hale dönüştürdüler. Loihi, standart bir Von Neumann işlemcisinden 20 kat daha az güç kullanırken, Braille harflerini sınıflandırmada yüzde 92’den daha fazla bir doğruluk elde etti.

Bu çalışmayı temel alan ekip, hem görme hem de dokunma verilerini, sivri bir sinir ağında birleştirerek robotik algılama yeteneklerini daha da geliştirdiler. Bunu yapmak için, robota yapay deriden duyusal girdiler yolladılar ve olay tabanlı bir kamera kullandılar.

Bu duyusal veriler yakalandıktan sonra ekip, işleme yeteneklerini karşılaştırmak için GPU ve Intel’in Loihi nöromorfik araştırma çipiyle iki deney yaptı. Intel Loihi duyusal verileri en iyi performans gösteren GPU’dan yüzde 21 daha hızlı işlerken 45 kat az güç gereksinimi duydu.

“Bu sonuçlar bizi heyecanlandırıyor. Nöromorfik bir sistemin, robot algısını iyileştirmek için çoklu sensörleri birleştirmek bulmacanın umut verici bir parçası olduğunu gösteriyor. Bu, beklenmedik durumlarda hızlı ve uygun bir şekilde yanıt verebilen, güç tasarruflu ve güvenilir robotlar oluşturma yolunda büyük bir adım ”dedi Harold Soh.

Araştırma için henüz erken günler olsa da, bu çalışma robotlara gelecekte yeni çalışma alanları sunabilir.

Türkiye 5G Teknolojisine Ne Zaman Geçecek?



Genişbant 5.nesil internet alt yapısı 5G, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde kullanılıyor olmasına ve sürekli olarak birbiri ardında hız rekorları kırmasına rağmen, ülkemize uzun bir süre daha nazire yapacak gibi duruyor. Zira, Türkiye’deki yerleşik 3 büyük GSM operatörünün ülkemize has 4.5 G teknolojisi için milyarlarca liralık alt yapı çalışmaları yapması ve bu alanda istediklerini henüz almamış olmaları, yeni bir maceraya atılmalarını zorlaştıracak. 
Halen ülkemizde 3G kullanıcılarının sayısı dahi %50’lerde iken ve 4.5 G kullanıcıları %35’lerde iken, 5G teknolojisinin gelmesi çok zor. İmkansız mı elbette değil! Ama tüm bu alt yapı çalışmalarının ve yatırımların hepsini radikal kararla iptal etmeniz veya en azından yenilemeniz gerekecek. Türkiye şu anda buna hazır mı bilinmez!   4.5 G’ye Göre 10 Kat Daha Hızlı İnternet 5G teknolojisi, hali hazırda daha az ekipman kullanılarak daha fazla internet sağlamayı amaçlıyor. İntel ve Huawei tekelinde olan ve son zamanlarda Huawei’nin ciddi atakları ile devam eden 5G teknolojisi, 4.5 G’ye göre tam 10 kat daha hızlı internet sunuyor. İnternette daha hızlı sörf yapmak ve download indirme hızını 10’da birine düşürmek için bu teknoloji büyük kazanımlar sunabilir. 
Ama ülkemizde 2025’ten önce bu  teknolojinin geleceğini zannetmiyoruz. Gelse dahi, sadece belirli parametreler için ve sadece belirli lokasyonlar için gelebilir. Ve aynı zamanda her bir aşaması farklı ihaleler ile farklı GSM operatörleri arasında paylaştırılabilir. Zira, bugün 5G’ye geçişin maliyetinin 100 milyar lira dolaylarında olduğunu hatırlatmak gerekir. 2020 yılında bazı adımların atılacağı ve ilk protokollerin yapılacağı düşünülüyor. Ama bu teknolojinin ülkemize gelmesi, 2025 yılını bulabilir. Hep birlikte izleyeceğiz.

Yerli ve Elektrikli Fayton Yollarda!



Millileşme ve teknoloji konusunda sık sık gündeme gelen haberler yeni bir teknolojik gelişmeye adım atmayı sağladı. Uzun süredir İstanbul'a konu olan haberlerden biri olan elektrikli fayton meselesi artık son noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Buna göre artık hayvanlar can çekişmeyecek ve sorunsuz bir şekilde turistik geziler artık elektrikli faytonlar aracılığı ile yapılacak. 
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank tarafından testi gerçekleştirilen ve ilk yerli milli fayton ile atlara yapılan eziyetlerin son bulması planlanıyor. Yerli ve Milli Fayton Bursa ve Denizli de elektrikli araç üretimi yapan firma elektrikli fayton modelinin tanıtımını yaptı. Tanıtım da ilk test sürüşünü ise de Bakan Mustafa Varank yaptı. İstanbul Park pistinde tanıtımı yapılan araç için Varank, "gayet kullanışlı olduğunu belirtti." Sosyal medya hesabından da bilgi veren Mustafa Varank üretimi gerçekleştiren yerli üreticinin desteklenmesine önem vurgulayarak, milli araçların geliştirilmesi ve tercih edilmesi gerektiğini belirtti.

COVID-19 salgını ve uykusuzluk


COVID-19 salgınının uyku düzenimize de zarar verdiği ortaya çıkmaya başladı. Uykusuz geceler hem fiziksel hem de zihinsel sağlık problemlerine neden olup bu problemleri ağırlaştırabilir, ancak zaten bozulmuş düzenimiz içinde yapacağımız birkaç basit ayar ile uyku sorunlarımız çok fazla büyümeden çözebiliriz.

Harvard T.H. Chan School of Health’in  Çarşamba günleri düzenledikleri bir dizi haftalık oturumunun dördüncü çevrimiçi forumunda “Koronavirüs, sosyal mesafe ve akut uykusuzluk: Kronik uyku problemlerinden nasıl kaçınılır?” başlığı altında salgının duygusal ve psikolojik etkileri ele alındı.

Mevcut durumu “mükemmel bir uyku problemleri fırtınası” olarak nitelendiren forumun konuşmacısı Donn Posner, Salgınla bozulmuş günlük rutinlerin oluşturduğu stres uykusuzluk problemini kötüleştirdiğine dikkat çekti.

“Uyku problemlerini bir çeşit enfeksiyon olarak düşünün,” diyor Sleepwell Associates‘in başkanı ve Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesinde yardımcı klinik doçent olan Posner. “Uyku problemleri üzerinde fazla durmak istemiyoruz. Halbuki  bu problemlerin yaygınlaşmaması için bunu önemli bir risk faktörü olarak düşünmeliyiz.”

Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi üyesi ve Davranışsal Uyku Tıbbı Derneği’nin kurucu üyesi Posner, normal zamanlarda bile nüfusun yaklaşık %30 ila %35’inin akut veya kısa süreli uykusuzluk yaşadığını söyledi.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının (DSM) beşinci baskısında uyuma zorluğu, uykuda kalma veya çok erken uyanma olarak tanımlanan bu dinlenme eksikliği stres veya yaşam kalitesini değiştiren herhangi bir olay ile tetiklenir. Tehlikeye karşı “savaş ya da kaç” tepkisinin bir tezahürü  olan bu durum; çok yoğun programların neden olduğu uykusuzluktan çok farklıdır.

Pennsylvania Üniversitesi’ndeki Uykusuzluğu İzleme ve Değerlendirme Ulusal Girişimi (NITES) tarafından yapılan bir çalışmadan bahseden Posner, vakaların %72’sinden fazlasında kısa süreli uykusuzluğun zaman içinde sorun olmaktan çıktığını belirtirken iyileşmenin her zaman tam veya nihai olmadığına değindi. DSM tarafından en az üç ay boyunca haftada en az üç gece uyku sorunları yaşadığını belirten %6,8’lik bir kesimin tam gelişmiş kronik uykusuzluk belirlendiği rapor edildi.

Salgınla birlikte girdiğimiz yeni düzen, alarm saatlerini sıfırlamamıza veya kapatmamıza ve genellikle dışarda daha az vakit geçirmemize ve egzersiz yapmamıza neden olduğundan, uyku sorunlarını daha da kötüleştiriyor. Posner, “Kendimizi salgından korumak için aldığımız önlemler sadece uyku ile ilgili sorunları hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda uyku ile ilgili kronik sorunlara da yol açabilir” diyor.

Kronik uykusuzluğun etkileri; diyabet, kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunları ile ilişkilidir. Bununla birlikte kronik uykusuzluk bilişsel problemler ile beraber gelen odaklanamama kaynaklı genel sinirliliğe de neden olur.

Kronik uykusuzluk obezite ile de ilişkili olup, kilo vermeyi daha zor hale getirir. Son çalışmalar ayrıca Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların riskinin uykusuzlukla arttığını gösteriyor.

Uyku eksikliği ruh sağlığı sorunlarını da karmaşık hale getirir. İki ila dört hafta süren uykusuzluk depresyon riskini arttırırken, uyku eksikliği depresyon tedavisini de daha kötü yönde etkiler. Posner “Bu yüzden uykusuzluk depresyondan kurtulmayı da zorlaştırıyor” dedi.

Daha başlangıç aşamasında uykusuzluğu önlemek için Posner basit davranış değişiklikleri önerdi. Örneğin, uykusuz bir geceden sonra mantıksız gibi görünse de, gün içinde uyuklamaktan kaçının veya en azından uyuklamayı kısa tutun. Yemek öncesi atıştırmalar nasıl yemeğe karşı iştahımızı azaltıyorsa 20 dakikadan uzun şekerlemelerde uyku iştahlarımızı bozuyor.

Aynı şekilde, Posner hafta sonları  ya da bir gece aktivitesinden sonra geç saatlerde uyumanın kaybolan uykuyu telafi edebileceği fikrini de katılmıyor. Kötü bir gece uykusunu telafi etmeye çalışmanın sadece kişinin günlük ritimlerini bozacağını belirtti.

Posner, günlük bir işe gidip gelme gereksinimimiz tarafından belirlenmiş olabilecek eski uyku ve uyanma sürelerimizi korumak zorunda olmadığımızı kaydetti. Günün ritmini eskisinden daha farklı bir saatte olsa bile uygulamamız gerektiğini belirtti.

Özellikle ergenlik çağındaki gençler; yetişkinler ve ergenlik öncesi bireylerden daha farklı bir gelişim sürecinde olduğu için normalden daha geç yatıp uyanmalarını ebeveynler garipsememeleridir.

Uyandıktan sonra, ister yürüyüşe çıkarak ister pencere kenarında oturarak güneş ışığı almaya çalışın.

Yemek ve egzersiz için düzenli bir programın takip edilmesinin yanı sıra kafein, nikotin ve elektronik cihazlar gibi uyarıcılardan yatmadan birkaç saat önce kaçınılması düzenli bir uyku için yardımcı olur.

Son olarak, eğer uyuyamıyorsanız, yataktan kalkın. Rahatlatıcı bir şey yapın – bir bulmaca çözün veya bir şeyler okuyun. Uyuyamama endişesi sorunu daha da kötüleştirir, bu yüzden dikkatinizi dağıtmaya çalışın ve yatağınızı sadece uyku için kullanın.

Posner, son önerisini şöyle ifade ediyor: “Uyuyamıyorsanız zorlamaya çalışmayın, iyi uyuyanlar, hiçbir şekilde uyumaya çaba göstermeyenlerdir”.

Clea Simon, The Harvard Gazette

 Insomnia in a pandemic-  news.harvard.edu

Hidroksiklorokin Covid-19’a karşı gerçekten etkili mi?


Uluslararası Antimikrobiyal Tedavi Derneği (ISAC) kendi dergisinde yayınlanan, mevcut bir sıtma ilacının Covid-19’u etkin bir şekilde tedavi edebileceğini öne süren yakın zamanlardaki bir çalışmaya karşı kuşkularını ifade etti. Çalışma ABD başkanı Donald Trump’un sayesinde (Covid-19 hastalarını hidroksiklorokin ile tedavi etmeyi öne süren sözleri nedeniyle) çok dikkat çekti. 29 Mart tarihinde, ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA) Covid-19 tanısıyla hastaneye yatmış olan bazı hastalarda kullanılmak üzere hidroksiklorokine acil onay vermişti.

Hidroksiklorokin tipik olarak sıtma, romatoid artirit ve deri vereminde kullanılan bir ilaçtır ve Covid-19’a karşı etkinliği üzerine ön raporlar bu ilaçlara bağlı olarak yaşamını sürdüren hastalarda yetmezliklere yol açtığını gösterdi.

International Journal of Antimicrobial Agents dergisini Hollanda’lı dev yayınevi Elsevier ile beraber yayınlamakta olan ISAC’ın yönetim kurulu, çalışmanın dernek tarafından beklenen standartları taşımadığını beyan etti.

3 Nisan tarihinde, ISAC yönetim kurulu başkanı Andreas Voss (Hollanda’daki Radboud Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde klinik mikrobiyolog olarak çalışmaktadır) kurul üyelerinin yayın hakkında “içerme kriterleri hakkında daha iyi açıklamaların olmaması ve hasta güvenliğini sağlamak için hastaların denenmesi konusunda” kuşkuları olduğunu bildiren bir not açıkladı.

Çalışma ilk olarak 16 Mart’ta medRxiv’de bir ön baskı olarak yayınlanmış, 17 Mart’ta yayınlanmak üzere kabul edilmiş ve 20 Mart’ta dergide yayınlanmıştır. Bu olağanüstü hızlı geri dönüş, akran değerlendirmesi normalde birkaç ay sürdüğü için, ilaç keşif topluluğundaki çoğunluğun tepkisine neden oldu.

Her ne kadar ISAC, hızlı bir şekilde yeni veriler yayınlayarak bilim camiasına yardım etmenin önemli olduğunu kabul etse de, bu bilimsel incelemeyi ve en iyi uygulamaları azaltmanın pahasına olamaz, diye açıklıyor Voss.

Dahası, çalışmanın ortak yazarlarından biri olan, Aix-Marseille Üniversitesi’nden Jean-Marc Rolain, aynı zamanda Uluslararası Antimikrobiyal Ajanlar Dergisi’nin yazı işleri müdürüdür. Elisabeth Bik, mikrobiyologluktan bilim bütünlüğü uzmanlığına yönelmiş kariyerinde, şöyle diyor: “Bu büyük bir çıkar çatışması olarak algılanabilir.”

Ancak Voss, çalışmanın hakemlik sürecini savundu. “Makalenin akran değerlendirme sürecinin güvenilirliğine ilişkin çevrimiçi bazı önerilere rağmen, süreç endüstrinin akran inceleme kurallarına uyuyordu” diye yazıyor. “Jean-Marc Rolain’in makalenin akran incelemesine katılımı yoktu ve akran incelemesi ile ilgili bilgilere de erişimi yoktu. Makalenin hakemlik sürecinin tüm sorumluluğu yardımcı editörlere devredildi. ” diyor.

Çalışma, 26’sı hidroksiklorokin ile tedavi edilen, Fransa’daki hastanelere başvurmuş, 42 Covid-19 hastasını inceledi. Kalan 16 hasta, ilacı almayan bir kontrol grubunun parçasıydı. Hidroksiklorokin ile tedavi edilen 20 hastanın altısına bir antibiyotik olan azitromisin verildi.

Altı günlük tedaviden sonra, sadece hidroksiklorokin ile tedavi edilen 14 hastanın yaklaşık yarısı hâlâ Covid-19 için pozitif test gösterirken, hem hidroksiklorokin hem de azitromisin alan 6 hastanın hiçbiri pozitif test göstermedi.

Deneme sonuçları cesaret verici olsa da, çalışmanın bir takım eksiklikleri var. Bik’in belirttiği gibi, çalışma, bir ilacın etkinliğinin altın standart testi olarak kabul edilen raslantısal bir kontrol denemesi değildir. Diğer bir sınırlama, altı hastanın hidroksiklorokin tedavisine geçemeden ölmesi, üçünün yoğun bakımda olması ve birinin daha ölmesidir. Örneklem, Covid-19’un yaşlı insanları orantısız bir şekilde etkilediği bilinmesine rağmen bazı genç hastaları da içeriyordu.

Dahası, Çin’de gerçekleştirilen, 30 Covid-19 hastası üzerinde yapılan küçük bir deneme hidroksiklorokinden çok az fayda buldu. Bununla birlikte, 27 Mart’ta Fransa’da aynı araştırmacılar tarafından yayınlanan 80 hasta üzerindeki bir başka deneme, iki hasta dışında hepsinde klinik iyileşme olduğunu bildirmişti.

Google Fitbit Satın Alımı İçin Avrupa Birliği’ne Teklif Sundu



Google Fitbit satın alımı için Avrupa Birliği’ne veri anlaşması sundu. Google’ın Fitbit satın alımı Avrupa Birliği tarafından veri güvenliği endişeleri nedeniyle incelemedeydi. Fitbit akıllı saati kullanıcıların sağlık verilerinden yola çıkarak onların spor yapmalarına ve sağlık kontrollerini bildirmede yardımcı olacak bir teknolojidir. Avrupa Birliği’nin Google için endişesi de bu satın alımla beraber Google’ın çok fazla kullanıcı bilgisine sahip olmasıydı. Fitbit akıllı saat üretici firmasının Google’a geçmesi verilerimiz üzerinde daha fazla söz sahibi olunacağı anlamına geliyor.

Google 13 Temmuz’da yaptığı açıklamada Avrupa Birliği’nin satın alma işlemine daha ılımlı yaklaşabilmesi için bir teklif sundu. Bu teklifte tüm endişelerin giderilebilmesi amacıyla Fitbit akıllı saat ürününün topladığı sağlık verilerinin kullanılmayacağı bulunuyordu. Akıllı saat pazarında Apple ve Samsung gibi güçlü rakipleri olan Google, Fitbit ile rekabeti artırmak istiyor. Ancak Google’ın veri kullanımı endişeleri önüne büyük bir engel koydu. Google bu konuyla ilgili daha önceden yaptığı açıklamayla “Bu girişim verilerle ilgili değil cihazlarla ilgilidir. Avrupa Komisyonu’nun Fitbit ile verilerin reklamcılıkta kullanılmayacağı düşüncesini koruyan yaklaşımını takdir ediyoruz.” dedi.

Fitbit Rakiplerinin Çok Daha Gerisinde Kalıyor
Reuters haber ajansı da Google’ın veri taahhüdünün Avrupa Birliği’nden onay almada büyük bir yardım sağlayacağını belirtiyor. International Data Corporation’ın 2020 verilerine göre Fitbit giyilebilir teknoloji pazarında yalnızca %3’lük bir yere sahip. Halihazırda 2019 yılında 2 milyar dolar zarar eden Fitbit pazardaki rakipleri Apple, Samsung ve Xiaomi’nin çok gerisinde yer alıyor.

Google’ın üzerindeki kendinin reklam ve arama motoru otoritesini daha da artırmak için Fitbit’in sağlık verilerini kullanma endişeleri büyük eleştiriler aldı. Böyle bir firmayı satın almasındaki tek mantıklı nedenin “veriler” olduğu düşünülüyor. Bu endişelerin ortadan kalkması için Google, Avrupa Birliği’ne sağlık verilerini kullanmamayı önerdi. Avrupa Birliği henüz incelemede olan satın alım işleminin son kararını 20 Temmuz’da verecek.

Veriler ve gizlilik diyince akıllara ilk olarak Google geliyor. Her ne kadar toplanan veriler için “şeffaf” olacağını belirtse de yine de endişeleri ortadan kaldıramadı. Verileri kullanmama adına verdiği öneri de gerçekten Avrupa Birliği’nin kararını olumlu yönde değiştirebilir. Google Fitbit satın alımı için elinden gelen her şeyi yapmaya devam ediyor.

Trump’tan Huawei İçin “Arkasında Çin Ordusu Var” İddiası


Beyaz Saray’ın bu konudaki en büyük endişesi ise bahsedilen bu Çinli firmaların teknolojilerini ve kazançlarını Çin ordusu lehine kullanabileceğidir. Bu nedenle ABD firmalarını ve kuruluşlarını bilgilendirmek için tehlike arz eden firmaların listesi (DOD) paylaşıldı. Amerika hükümeti, bu listedeki firmaların, özellikle de Huawei’nin, Amerikan savunma birliklerini büyük bir riske attığını belirtti. Amerikalı iş adamı Eric Schmidt ise Huawei’nin Amerika için kabul edilemez uygulamalarda bulunduğunu ekledi. Huawei ise Çin ordusu için destek ve kaynak olduğu söylemleri hakkında henüz bir yorum yapmadı.

Amerikan senatörler acil olarak Çinli şirketlerin incelenmesi gerektiğini söylediler. Bu konudaki aciliyetlerinin sebebi ise Çin tabanlı firmaların ABD teknolojisini kendi askeri birlikleri için çalıp çalmadığını teyit etmektir.

Hikvision Bu İddiaları Asılsız Olarak Nitelendirdi
Hikvision bu konunun ve iddiaların “asılsız” olduğunu söyledi. Hikvision video uygulaması, kendilerinin Çin’e askeri yardım sağlamadıklarını ve bu yönde taraflı hiçbir teknolojik ürün geliştirmediklerini belirtti. Amerika tarafından bu firmaların ürünleri için tamamen engellenmesi üzerine yaptırımlar bile uygulanabileceği söylendi.

Reuters haber ajansı bu konu üzerine, Çin’in Amerika tarafından koronavirüs sorumlusu ilan edilmesinden sonra yayımlanan bu listenin, Çin için teknolojiden kazandığı ekonomisin zedelenerek büyük bir sorun oluşturabileceği yorumunu yaptı. Huawei bu iddialardan önce geçen yıl, güvenlik endişeleri nedeniyle Amerika tarafından kara listeye alınmıştı.

Son zamanlarda ABD ve Çin arasındaki büyük teknoloji firmaları kaynaklı çekişmeler ve siyasi nedenlerden dolayı bu gerginlikler hız kesmeden artarak devam ediyor. ABD, ilerleyen günlerde hegemonyası için tehdit olarak gördüğü Çin’e bu teknoloji firmaları üzerinden yeni yaptırımlar uygulamaya başlayabilir.