Son eklenenler
latest

728x90

header-ad

468x60

header-ad
saglık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
saglık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Koronavirüs aşısı fareler üzerinde başarılı oldu, insanlar için onay bekleniyor


Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ergin Koçyıldırım corona virüs aşısında yeni bir gelişmeyi duyurdu. Koçyıldırım, geliştirilen aşının küçük hayvanlar üzerinde başırılı olduğunu insanlar izin FDA'dan onay beklendiğini aktardı.
Çin'de başlayan corona virüs salgını dünya geneline yayılmış durumda. Bilim insanları koronavirüsü yenecek aşıyı geliştirmek için dünyanın dört bir yanında çalışmalar yürütüyor. Aşı çalışmalarına ilişkin bir güzel haber de ABD'den geldi.

Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapan Dr. Ergin Koçyıldırım, üniversitenin yeni bir aşı geliştirdiğini duyurdu. Dr. Koçyıldırım aşının küçük hayvanlar üzerinde başarı gösterdiğini söyledi.

Sosyal medya platformu Twitter üzerinden açıklama yapan Koçyıldırım, "Üniversitemizin aşı bilim ekibi bugün Lancet dergisinde ilk sonuçlarını paylaştı. Küçük hayvan deneylerinde laboratuvarda geliştirdikleri protein enjekte edildiğinde, SARS-CoV-2 virüsüne karşı antikor salgılanmasını başardılar. Faz 1 insan testleri için FDA'den onay bekleniyor" dedi.

EbioMedicine dergisinde yayımlanan araştırma makalesine göre aşı "Salgının hızını ciddi bir şekilde düşürme" potansiyeline sahip.

Araştırmayı yürüten doçent doktor Andrea Gambotto, “Çünkü SARS ve MERS gibi hastalıklarla ilgili benzer çalışmaları yapmıştık. Bu iki virüs, SARS-CoV-2 isimli virüs ile çok yakından ilgili ve bunlar bize spike protein denilen belirli proteinlerin nasıl davrandığını gösterdi. Bunların bağışıklık sistemine nasıl etki ettiğini gördük” dedi.

Gambotto, “Yeni virüsün tam olarak nerede savaşacağını biliyorduk” ifadesini kullandı. Aşının geleneksel grip aşısı gibi geliştirildiğini açıklayan doktorlar, laboratuvarda yapılan bulaşıcı proteinin bağışıklık sağlamak için kullanılacağını dile getirdi.

Bilim insanları fareleri henüz tam incelemediklerini dile getirirken, aşının ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nden onay için başvuru sürecinin başladığını açıkladı.

Eğer gerekli onaylar alınırsa, insanlar üzerinde klinik denemeler birkaç ay içerisinde başlayabilecek. Uzmanlar tek bir aşı yerine üzerinde 400 mikro iğne olan ufak bir aşının kullanılacağını duyurdu. Böylelikle spike proteinlerin daha iyi etki etmesi bekleniyor.

Kaynak
https://www.ntv.com.tr/saglik/turk-doktor-acikladi-corona-virus-asisi-fareler-uzerinde-basarili-oldu-insanlar-icin-onay-bekleniyor,mfwTe8kjSkejEqxWfbjm4g

İlgili Makale
https://www.thelancet.com/pdfs/journals/ebiom/PIIS2352-3964(20)30118-3.pdf

Özellikle Kadınların Bir An Önce Tanışması Gereken Nefis Bitki: Ökse Otu


Bitkilere meraklı olanları, en doğal ürünlerle beslenmeye çalışanları, mesela hasta olunca evinden ıhlamuru, zencefili eksik etmeyenleri, kendini stresli hissettiğinde hemen bir bardak bitki çayı yapıp içenleri böyle alalım.

Neredeyse herkesin doğaya yüzünü dönmeye başladığı bu zamanlarda, belki de daha önce hiç tanımadığınız, adını duymuş olsanız bile faydalarından pek de haberdar olmadığınız nefis bir bitkiyle tanıştıracağız sizi bugün, ökse otuyla.

Ökse otunun faydalarını öğrenince, nasıl kullanıldığını görünce eminiz siz de hemen en yakın aktara gidip bir denemek isteyeceksiniz.


  • Nasıl da farklı: Ökse otu nedir?

Eğer daha önce hiç görmediyseniz muhtemelen görüntüsüyle sizi şaşırtacak olan bu güzel bitki, farklı ağaçlar üzerinde yaşayan, yarı asalak ya da parazit olarak bilinen bir canlı aslında. Özellikle elma, armut, kavak, söğüt ve meşe gibi ağaçların üzerinde yaşayan ökse otu, beyaz-şeffaf renkte, yapışkan ve yumuşak meyveleriyle kendini hemen belli edebiliyor.

Türkiye'de bolca yetişen bu bitki, genel olarak ilkbahar ve sonbaharın ilk aylarında, yani mart-nisan ve eylül-ekim arasında toplanıyor. Halk arasında gevele, güvelek, gövelek, çekem ve purç gibi farklı isimlerle de anılan ökse otunun yaprakları neredeyse dört mevsim yeşil kalıyor.

Ökse otunu kısaca tanıdığımıza göre geçelim en önemli kısma...

Ne işe yarar dersiniz: Ökse otunun faydaları
  • Ökse otu, öksürük, boğaz ağrısı, boğazda oluşan tahriş gibi birçok üst solunum yolu sorununa çare oluyor, daha hızlı bir iyileşme süreci gerçekleşmesine yardımcı oluyor.
  • Sinir, stres, kaygı, endişe gibi olumsuz ruh hallerinden, depresyondan koruyor, sinirleri yatıştırıyor.
  • Bu özelliği sayesinde stres kaynaklı uykusuzluk sorunlarının önüne geçiyor.
  • Ökse otu, tansiyonu dengelemede, özellikle de yüksek tansiyonu düşürmede yardımcı oluyor.
  • Aynı şekilde kan şekerini dengelemeye de destek oluyor, diyabetle mücadele edenlerin yanında yer alıyor.
  • Antienflamatuvar özellikler gösterdiğinden ökse otu, vücudun çeşitli yerlerinde oluşan iltihaplanmaların hızlı bir şekilde iyileşmesine destek oluyor.
  • Özellikle kadınların regl dönemlerindeki en büyük yardımcılarından sayılıyor, bu dönemlerde yaşanan ağrılı ve kramplı süreçlerin çok daha hafif bir şekilde atlatılmasını sağlıyor.
  • Menopoz dönemindeki kadınlara da destek olan ökse otu, kadınların bu dönemde yaşadığı hormonal bozuklukların, kalp çarpıntılarının, sıcak basmalarının ve sinir streslerinin en az şekilde yaşanmasına yardımcı oluyor.
  • İshal sorununun da hızlı bir şekilde iyileşmesine destek oluyor.
  • Son olarak, bağışıklık sistemini güçlendirici bir etki de bulunduğundan vücudu birçok kanser türüne karşı koruduğu da söyleniyor.
Kullanımı nasıl olacak: Ökse otu nasıl kullanılır?


Ökse otunun bu faydalarını öğrenince hemen değerlendirmek isterseniz onu nasıl kullanmanız gerektiğini de bilmelisiniz. Ökse otu genel olarak çay şeklinde tüketilir. Çayını demlemek için ökse otunu aktarlarda kurutulmuş ya da taze olarak bulabilirsiniz. Ancak güvenilir aktarlardan temin etmeye mutlaka özen göstermelisiniz.

Ökse otunu aldıktan sonra çayını demlemek için iki farklı yöntem kullanabilirsiniz. İlk yönteme göre ökse otu çayı tarifi şöyle: Kurutulmuş ökse otu için birçok bitki çayında olduğu biri bir fincan su kaynatıp temiz bir bardağa aktardıktan sonra içine 1-1,5 tatlı kaşığı kadar kurutulmuş ökse otu atıp 8-10 dakika demlenmesini bekleyebilir, ardından küçük bir süzgeçle ökse otu parçalarını içinden ayırıp çayınızı afiyetle içebilirsiniz.

Taze ökse otu için kullanabileceğiniz ikinci yöntemse şöyle: 1 fincan oda sıcaklığında içme suyunun içine yine 1 çay kaşığı ökse otu koyup yaklaşık 1 gün boyunca bu şekilde oda sıcaklığında demlendirin. Ardından süzüp ökse otlarını çaydan uzaklaştırın ve ısıtıp için. (Isıtma işlemini uygularken kaynama noktasına dek gelmemesine dikkat etmelisiniz.)

Meyvelerini nasıl kullanırız derseniz meyvelerin daha çok eczacılık alanında kullanıldığını ve bilinçsiz tüketilmesi durumunda vücudu zehirleyici etkiler yapabileceğini söyleyelim ve ökse otunun olası zararlarına geçelim...

Akıllarda soru işareti kalmasın: Ökse otunun zararları, yan etkileri var mı?


Ökse otu bu kadar faydasının ve güzelliğinin ardında aslında önemli yan etkiler de gösterebilen bir bitki. Bu nedenle yukarıda da söylediğimiz gibi kullanmaya karar verirseniz mutlaka ama mutlaka güvenilir yerlerden temin etmeli, meyveleri başta olmak üzere onu çayını yapmak dışında farklı şekillerde değerlendirmeye, yemeye çalışmamalısınız. Özellikle çiğ/taze olarak tüketimi önemli zararlara neden olabilir, aman diyelim.

Ökse otu fazla tüketildiğinde bulantı, kusma, ve ishal gibi çeşitli yan etkiler gösterebilir. Bu nedenle günde 2 bardaktan fazla ökse otu çayı içmeniz önerilmez.

Bunun yanı sıra hamilelik ve emzirme dönemlerindeki kadınların, alerjik bir bünyeye sahip olanların, başından kalp ve karaciğer rahatsızlığı, lösemi, organ nakli gibi ciddi rahatsızlıklar ya da durumlar geçmiş olanların, kronik bir rahatsızlığı bulunanların içmesi asla tavsiye edilmez.

Sözün kısası, her şeyde olduğu gibi ökse otu tüketiminde de dikkati elden bırakmamalı, bu çayı düzenli olarak tüketmeye karar vermeden önce mutlaka doktorunuza danışmalı ve onun önerileri doğrultusunda hareket etmelisiniz.

Shionogi 2021’de yıllık 30 milyon COVID-19 aşısı üretmeyi hedefliyor


Japon eczacılık şirketi Shionogi, 2021 yılından itibaren yıllık 30 milyon COVID-19 aşısı üretmeyi hedefliyor.

Japon eczacılık şirketi Shionogi üretim kapasitesini artırarak, 2021 yılından itibaren yıllık 30 milyon doz COVID-19 aşısı üretmeyi planladığını duyurdu. Shionogi’ye yakın kaynaklardan yapılan açıklamaya göre, şirket temmuz ayında aşı üretmeyi, kasım ayında testlere başlamayı ve ocak ayında sınırlı sayıda aşıyı piyasaya sürmeyi planlıyor. Üretilen aşının başarılı olması durumunda ise 2021 yılının sonbaharında aşı halka dağıtılacak.

Japonya Sağlık, Çalışma ve Sosyal Yardımlaşma Bakanı Katsunobu Kato, ülkesinin 2021 yılının başında COVID-19 aşılamalarına başlayacağını umduğunu söylemişti.

Daha önce Japonya, Kanada, Avrupa Birliği ve kimi Avrupa ülkelerinin COVID-19 aşısı çalışmaları için 20 milyar dolarlık bir fon ayırmayı gözden geçirdiği duyurulmuştu.

ABD'li ilaç devi aşı için tarih verdi, kritik süreç başlıyor dedi


Dünya çapında 13 milyondan fazla insanda tespit edilen corona virüsüyle mücadele kapsamında birçok ülkede aşı ve ilaç çalışmaları devam ederken ABD'de testleri devam ettiren Moderna'dan müjdeli haber geldi.
Kiralık & Satılık Kadrolar, Kiralık Yandal Kadrolar ve satılık ruhsatlar için lütfen tıklayınız
Dünya çapında 13 milyondan fazla insanda tespit edilen corona virüsüyle mücadele kapsamında birçok ülkede aşı ve ilaç çalışmaları devam ederken ABD'de testleri devam ettiren Moderna'dan müjdeli haber geldi. Moderna, Covid-19 aşısının insanlar üzerinde denenen birinci fazının başarılı geçtiğini duyurdu ve takvimi açıkladı.

ABD'de 45 gönüllü üzerinde denenen mRNA-1273 isimli aşıyı geliştiren Moderna isimli şirket müjdeli bir haber verdi. Şirket, gönüllüler üzerinde yapılan birinci faz testlerin olumlu sonuç verdiğini ve hem güvenlik açısından bir sorun çıkmadığını açıklayarak, aşının bağışıklık sistemine destek sağladığını duyurdu.

Ribo nükleik asit (RNA) kullanılarak yapılan aşıdaki kimyasallar protein üretimini artırıyor. Aşı olan insanlarda bu kimyasal hücrelerin corona virüsünün yüzeyine benzer bir form oluşturmak için protein üretmeye yardımcı olduğu açıklanırken bu sayede vücudun bu virüsü bir saldırgan olarak görerek bağışıklık sistemini güçlendirdiği belirtildi.

EN KRİTİK SÜREÇ BAŞLIYOR

Haziran ayında Moderna, 100 mikrogramlık dozun etkili olacağını açıklarken, "Moderna olarak yılda 500 milyon doz üretip dağıtmaya hazırız. Bu sayısı 1 milyar doza da çıkabilir" açıklamasını yaptı.

Fakat mRNA-1273 isimli aşının en önemli sürecinin bu ay içerisinde başlayacağı açıklandı. Yapılan açıklamada 27 Temmuz'da 30 bin insan üzerinde aşının son fazı gerçekleşecek. Bu test aşamasında kullanılan dozajın corona virüsüne karşı yeterli olup olmayacağı incelenecek.

UVMask: Solunan Havayı Filtreleyen Maske


Neredeyse dünyadaki herkesin artık her gün kullanmak zorunda olduğu maskelerin tasarımı konusunda birçok yenilik var. Bu salgınla mücadele etmek için tasarımcıların, mühendislerin ve sağlıkçıların maskelerle ilgili nasıl tutkulu bir şekilde çalıştığı da gerçekten dikkat çekici. UM Systems şirketinin ürettiği son teknoloji solunan havayı filtreleyen maske: UVMask ise bu konuda öne çıkan inovasyonlardan.

UVMask
Artık bilime dayalı teknolojik yeniliklerle herkesin en iyiye erişmesi gerektiğine inanan UM Systems şirketi maske konusunda devrim yaratacak adımlar attı. Ürettikleri UVMask, piyasadaki en güçlü UVC arıtma teknolojisine sahip yeni nesil yeniden kullanılabilir bir yüz maskesi.

UVMask: Filtreleme Hassasiyeti
UVMask, solunan havayı filtrelemek için UV ışığını aktif olarak kullanıyor ve hava filtrasyon verimliliği %99.99 olan bir maske deneyimi sunuyor. Sadece mikroorganizmaları hapsetmekle kalmayıp onları aynı zamanda nötralize ediyor ve virüsün genetik materyallerini mili saniyeler içinde parçalıyor.

Maskenin %99.99’luk hava filtrasyon oranı bir un tanesinden 100 kat daha küçük bir bakteri, virüs veya alerjeni nefes alma hızından 10 kat daha hızlı ortadan kaldırması anlamına geliyor.
UVMask

Çift filtreleme sistemi ile birlikte gelen UVMask piyasadaki en temiz hava kalitesini sağlıyor. Öndeki değiştirilebilir N95 filtresi; 0,3 mikrona kadar toz, kir ve kalıntı partiküllerinin %95’ini engelliyor. Daha sonra UVC ışığı ile 0,3 mikrondan küçük mikroorganizmaları DNA seviyesinde patlatan ve böylece kalan %5’in %99,9’unu yok eden sarmal şekilli bir filtreden oluşuyor. UVC ışığına güç vermek için en yüksek kalitede safir kristal optikler kullanılmış bu teknolojik atılım UVC’nin solunan havayı gerçek zamanlı olarak sterilize ettiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Maskenin Yapısı
UVC Teknolojisi
200 nm-280 nm dalga boyu aralığında; bakteri, mantar ve virüsleri yok etmede son derece etkili, ultraviyole ışınlara UVC deniliyor. Genellikle dezenfeksiyon ve sterilizasyon için kullanılan UVC ışığı, organizmaların DNA, RNA ve proteinleri tarafından emilerek hücrelerin çoğalmasını engelleyen bir teknoloji.

UVMask Ayrıcalıkları
UVMask aktif UV filtreleme teknolojisini giyilebilir bir seviyeye indiriyor. Soluk verme sırasında bile filtreleme işlemi devam eden maske, böylece çevredeki insanları da enfekte olmaktan korumuş oluyor. Maske, aynı zamanda asla ışık ve hava sızdırmıyor, süper yumuşak silikon iç katman sayesinde de cilt dostu bir ürün.
UVMask Dış ve İç Görünüş
Çoklu kayış seçenekleri sayesinde UVMask’ı başınızın veya kulağınızın etrafında sabitleyebiliyorsunuz. Maske, haftalarca kullanımdan sonra filtreyi değiştirmenizi sağlayan çıkarılabilir bir dış kabukla birlikte geliyor. UVC lambasının kendisi 10.000 saatlik bir kullanım ömrüne sahipken maskenin dahili pili tek tam zamanlı şarjla 6 saat boyunca çalışabiliyor. Şirket, kullanılmadığı zamanlarda maskeyi güvenli bir şekilde saklamanız için isteğe bağlı bir taşıma çantası da gönderiyor.

Maskenin yaratıcısı Boz Zou maskeyle ilgili: “Kullanıcılarımızın güvenliği göz önünde bulundurularak, UVMask’ı FDA onaylı ve ISO 17025 tarafından tanınmış SGS Laboratuvarlarında geliştirdik, test ettik ve sertifikalandırdık.’’ şeklinde açıklamada bulundu.
UVMask Kullanıcısı
Maskeler son birkaç aydır hayatımızın çok büyük bir parçası haline geldi. COVID-19 virüsünün etkisi her ne kadar hafiflemiş gibi görülse de önlemler devam ediyor ve ikinci bir dalga ihtimali her zaman açık tutuluyor. Salgının yeniden yükselmesinin önüne geçmek için alınan dışarıda maske takma önlemi ise uzun bir süre daha geçerli olacak gibi görünüyor.

UVMask, taşınabilir hale getirilmiş son teknoloji bir hava sterilizasyon sistemi olarak yaşadığımız bu zor dönemde son derece etkili bir savunma mekanizması yaratıyor. Markanın da dediği gibi: ‘’Güvenli nefes alın, özgürce yaşayın.’’

COVID-19 salgını ve uykusuzluk


COVID-19 salgınının uyku düzenimize de zarar verdiği ortaya çıkmaya başladı. Uykusuz geceler hem fiziksel hem de zihinsel sağlık problemlerine neden olup bu problemleri ağırlaştırabilir, ancak zaten bozulmuş düzenimiz içinde yapacağımız birkaç basit ayar ile uyku sorunlarımız çok fazla büyümeden çözebiliriz.

Harvard T.H. Chan School of Health’in  Çarşamba günleri düzenledikleri bir dizi haftalık oturumunun dördüncü çevrimiçi forumunda “Koronavirüs, sosyal mesafe ve akut uykusuzluk: Kronik uyku problemlerinden nasıl kaçınılır?” başlığı altında salgının duygusal ve psikolojik etkileri ele alındı.

Mevcut durumu “mükemmel bir uyku problemleri fırtınası” olarak nitelendiren forumun konuşmacısı Donn Posner, Salgınla bozulmuş günlük rutinlerin oluşturduğu stres uykusuzluk problemini kötüleştirdiğine dikkat çekti.

“Uyku problemlerini bir çeşit enfeksiyon olarak düşünün,” diyor Sleepwell Associates‘in başkanı ve Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesinde yardımcı klinik doçent olan Posner. “Uyku problemleri üzerinde fazla durmak istemiyoruz. Halbuki  bu problemlerin yaygınlaşmaması için bunu önemli bir risk faktörü olarak düşünmeliyiz.”

Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi üyesi ve Davranışsal Uyku Tıbbı Derneği’nin kurucu üyesi Posner, normal zamanlarda bile nüfusun yaklaşık %30 ila %35’inin akut veya kısa süreli uykusuzluk yaşadığını söyledi.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının (DSM) beşinci baskısında uyuma zorluğu, uykuda kalma veya çok erken uyanma olarak tanımlanan bu dinlenme eksikliği stres veya yaşam kalitesini değiştiren herhangi bir olay ile tetiklenir. Tehlikeye karşı “savaş ya da kaç” tepkisinin bir tezahürü  olan bu durum; çok yoğun programların neden olduğu uykusuzluktan çok farklıdır.

Pennsylvania Üniversitesi’ndeki Uykusuzluğu İzleme ve Değerlendirme Ulusal Girişimi (NITES) tarafından yapılan bir çalışmadan bahseden Posner, vakaların %72’sinden fazlasında kısa süreli uykusuzluğun zaman içinde sorun olmaktan çıktığını belirtirken iyileşmenin her zaman tam veya nihai olmadığına değindi. DSM tarafından en az üç ay boyunca haftada en az üç gece uyku sorunları yaşadığını belirten %6,8’lik bir kesimin tam gelişmiş kronik uykusuzluk belirlendiği rapor edildi.

Salgınla birlikte girdiğimiz yeni düzen, alarm saatlerini sıfırlamamıza veya kapatmamıza ve genellikle dışarda daha az vakit geçirmemize ve egzersiz yapmamıza neden olduğundan, uyku sorunlarını daha da kötüleştiriyor. Posner, “Kendimizi salgından korumak için aldığımız önlemler sadece uyku ile ilgili sorunları hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda uyku ile ilgili kronik sorunlara da yol açabilir” diyor.

Kronik uykusuzluğun etkileri; diyabet, kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunları ile ilişkilidir. Bununla birlikte kronik uykusuzluk bilişsel problemler ile beraber gelen odaklanamama kaynaklı genel sinirliliğe de neden olur.

Kronik uykusuzluk obezite ile de ilişkili olup, kilo vermeyi daha zor hale getirir. Son çalışmalar ayrıca Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların riskinin uykusuzlukla arttığını gösteriyor.

Uyku eksikliği ruh sağlığı sorunlarını da karmaşık hale getirir. İki ila dört hafta süren uykusuzluk depresyon riskini arttırırken, uyku eksikliği depresyon tedavisini de daha kötü yönde etkiler. Posner “Bu yüzden uykusuzluk depresyondan kurtulmayı da zorlaştırıyor” dedi.

Daha başlangıç aşamasında uykusuzluğu önlemek için Posner basit davranış değişiklikleri önerdi. Örneğin, uykusuz bir geceden sonra mantıksız gibi görünse de, gün içinde uyuklamaktan kaçının veya en azından uyuklamayı kısa tutun. Yemek öncesi atıştırmalar nasıl yemeğe karşı iştahımızı azaltıyorsa 20 dakikadan uzun şekerlemelerde uyku iştahlarımızı bozuyor.

Aynı şekilde, Posner hafta sonları  ya da bir gece aktivitesinden sonra geç saatlerde uyumanın kaybolan uykuyu telafi edebileceği fikrini de katılmıyor. Kötü bir gece uykusunu telafi etmeye çalışmanın sadece kişinin günlük ritimlerini bozacağını belirtti.

Posner, günlük bir işe gidip gelme gereksinimimiz tarafından belirlenmiş olabilecek eski uyku ve uyanma sürelerimizi korumak zorunda olmadığımızı kaydetti. Günün ritmini eskisinden daha farklı bir saatte olsa bile uygulamamız gerektiğini belirtti.

Özellikle ergenlik çağındaki gençler; yetişkinler ve ergenlik öncesi bireylerden daha farklı bir gelişim sürecinde olduğu için normalden daha geç yatıp uyanmalarını ebeveynler garipsememeleridir.

Uyandıktan sonra, ister yürüyüşe çıkarak ister pencere kenarında oturarak güneş ışığı almaya çalışın.

Yemek ve egzersiz için düzenli bir programın takip edilmesinin yanı sıra kafein, nikotin ve elektronik cihazlar gibi uyarıcılardan yatmadan birkaç saat önce kaçınılması düzenli bir uyku için yardımcı olur.

Son olarak, eğer uyuyamıyorsanız, yataktan kalkın. Rahatlatıcı bir şey yapın – bir bulmaca çözün veya bir şeyler okuyun. Uyuyamama endişesi sorunu daha da kötüleştirir, bu yüzden dikkatinizi dağıtmaya çalışın ve yatağınızı sadece uyku için kullanın.

Posner, son önerisini şöyle ifade ediyor: “Uyuyamıyorsanız zorlamaya çalışmayın, iyi uyuyanlar, hiçbir şekilde uyumaya çaba göstermeyenlerdir”.

Clea Simon, The Harvard Gazette

 Insomnia in a pandemic-  news.harvard.edu

Hidroksiklorokin Covid-19’a karşı gerçekten etkili mi?


Uluslararası Antimikrobiyal Tedavi Derneği (ISAC) kendi dergisinde yayınlanan, mevcut bir sıtma ilacının Covid-19’u etkin bir şekilde tedavi edebileceğini öne süren yakın zamanlardaki bir çalışmaya karşı kuşkularını ifade etti. Çalışma ABD başkanı Donald Trump’un sayesinde (Covid-19 hastalarını hidroksiklorokin ile tedavi etmeyi öne süren sözleri nedeniyle) çok dikkat çekti. 29 Mart tarihinde, ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA) Covid-19 tanısıyla hastaneye yatmış olan bazı hastalarda kullanılmak üzere hidroksiklorokine acil onay vermişti.

Hidroksiklorokin tipik olarak sıtma, romatoid artirit ve deri vereminde kullanılan bir ilaçtır ve Covid-19’a karşı etkinliği üzerine ön raporlar bu ilaçlara bağlı olarak yaşamını sürdüren hastalarda yetmezliklere yol açtığını gösterdi.

International Journal of Antimicrobial Agents dergisini Hollanda’lı dev yayınevi Elsevier ile beraber yayınlamakta olan ISAC’ın yönetim kurulu, çalışmanın dernek tarafından beklenen standartları taşımadığını beyan etti.

3 Nisan tarihinde, ISAC yönetim kurulu başkanı Andreas Voss (Hollanda’daki Radboud Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde klinik mikrobiyolog olarak çalışmaktadır) kurul üyelerinin yayın hakkında “içerme kriterleri hakkında daha iyi açıklamaların olmaması ve hasta güvenliğini sağlamak için hastaların denenmesi konusunda” kuşkuları olduğunu bildiren bir not açıkladı.

Çalışma ilk olarak 16 Mart’ta medRxiv’de bir ön baskı olarak yayınlanmış, 17 Mart’ta yayınlanmak üzere kabul edilmiş ve 20 Mart’ta dergide yayınlanmıştır. Bu olağanüstü hızlı geri dönüş, akran değerlendirmesi normalde birkaç ay sürdüğü için, ilaç keşif topluluğundaki çoğunluğun tepkisine neden oldu.

Her ne kadar ISAC, hızlı bir şekilde yeni veriler yayınlayarak bilim camiasına yardım etmenin önemli olduğunu kabul etse de, bu bilimsel incelemeyi ve en iyi uygulamaları azaltmanın pahasına olamaz, diye açıklıyor Voss.

Dahası, çalışmanın ortak yazarlarından biri olan, Aix-Marseille Üniversitesi’nden Jean-Marc Rolain, aynı zamanda Uluslararası Antimikrobiyal Ajanlar Dergisi’nin yazı işleri müdürüdür. Elisabeth Bik, mikrobiyologluktan bilim bütünlüğü uzmanlığına yönelmiş kariyerinde, şöyle diyor: “Bu büyük bir çıkar çatışması olarak algılanabilir.”

Ancak Voss, çalışmanın hakemlik sürecini savundu. “Makalenin akran değerlendirme sürecinin güvenilirliğine ilişkin çevrimiçi bazı önerilere rağmen, süreç endüstrinin akran inceleme kurallarına uyuyordu” diye yazıyor. “Jean-Marc Rolain’in makalenin akran incelemesine katılımı yoktu ve akran incelemesi ile ilgili bilgilere de erişimi yoktu. Makalenin hakemlik sürecinin tüm sorumluluğu yardımcı editörlere devredildi. ” diyor.

Çalışma, 26’sı hidroksiklorokin ile tedavi edilen, Fransa’daki hastanelere başvurmuş, 42 Covid-19 hastasını inceledi. Kalan 16 hasta, ilacı almayan bir kontrol grubunun parçasıydı. Hidroksiklorokin ile tedavi edilen 20 hastanın altısına bir antibiyotik olan azitromisin verildi.

Altı günlük tedaviden sonra, sadece hidroksiklorokin ile tedavi edilen 14 hastanın yaklaşık yarısı hâlâ Covid-19 için pozitif test gösterirken, hem hidroksiklorokin hem de azitromisin alan 6 hastanın hiçbiri pozitif test göstermedi.

Deneme sonuçları cesaret verici olsa da, çalışmanın bir takım eksiklikleri var. Bik’in belirttiği gibi, çalışma, bir ilacın etkinliğinin altın standart testi olarak kabul edilen raslantısal bir kontrol denemesi değildir. Diğer bir sınırlama, altı hastanın hidroksiklorokin tedavisine geçemeden ölmesi, üçünün yoğun bakımda olması ve birinin daha ölmesidir. Örneklem, Covid-19’un yaşlı insanları orantısız bir şekilde etkilediği bilinmesine rağmen bazı genç hastaları da içeriyordu.

Dahası, Çin’de gerçekleştirilen, 30 Covid-19 hastası üzerinde yapılan küçük bir deneme hidroksiklorokinden çok az fayda buldu. Bununla birlikte, 27 Mart’ta Fransa’da aynı araştırmacılar tarafından yayınlanan 80 hasta üzerindeki bir başka deneme, iki hasta dışında hepsinde klinik iyileşme olduğunu bildirmişti.